24 Şubat 2010 Çarşamba
ALFREDO MARİA BONANNO YOLDAŞA ÖZGÜRLÜK!!!BANKA SOYMAK SUÇ DEĞİLDİR!!!
73 yaşındaki Alfredo Maria Bonanno, 4 Ekim 2009'da Trikala - Yunanistan'da, banka soygununa yardım "suçu" iddiası ile tutuklanmış ve ciddi sağlık sorunlarına rağmen aylarca doktor ile görüşmesi sistemli olarak engellenmekteydi, geçen ay (Ocak 2010) yoldaşlarının baskısı ile İtalyan konsolosluğu tarafından gönderilen doktor kendisini ziyaret etmiş ve ciddi sağlık sorunları tespit etmiştir. 2008 Aralık'ta anarşist Alexandros Grigoropoulos'u (15) öldüren katil faşist polis, Epaminondas Korkoneas'ın yargılanmasına başlanmadan bir gün önce Amfissia Cezaevi'nden Christos Stratigopoulos ile birlikte StraKoridallas Cezaevi'ne nakledildiler. ProvocAzione, Anarchismo gibi isyancı anarşist yayınlara editörlük ve yazarlık ile katkıda bulunmuş; "Silahlı neşe", "Anarşizm ve Ulusal Kurtuluş Mücadelesi", "Sendikalist metodların, sendikacılığın ve anarko-sendikalizmin eleştirisi", "İşçilerin Otonomisi", "Anarşist Gerilim", "İsyandan Ayaklanmaya", "Kışkırtıcı Ütopya", “Bireyin Teorisi: Stirner’in Acımasız Felsefesi” kitapçıklarının ve bir çok başka çalışmanın yazarlığını ve editörlüğünü yapmıştır. Alfredo Bonanno on yıllardır hareket içerisindeki pratikleriyle; teorinin ve pratiğinin birbirinden ayrılamazlığını yaşatmaya çabalamıştır. Şimdi tutsak bulunduğu; tutsaklar ve gardiyanlar tarafından toplama kampı olarak tarif edilen ve “moratoryum” olarak anılan cezaevinin iktidarının kurumsallaşmış olduğu Yunanistan'da daha önce, "Albaylar Cuntası"na (1967-1974) karşı ayaklanmada bir direnişçiydi, şimdi ise kendisini anti-otoriter bir ideolojik programatik ile tanımlayan "Yunanistan demokratik sosyalist iktidarı - PASOK" tarafından öldürülmeye çalışılmakta. Daha önce, Silahlı Neşe'yi yazdığı 1977'de 18 ay hapis cezası verilmiş, kitap toplatılmış ve italyan devleti tarafından toplanılan kopyaları yakılmıştır ancak birden çok kütüphane kitapların yakılmasına karşı çıkmıştır. 25 Nisan 1997'de İtalya'da, "Marini Yargılamaları" sürecindeki uluslararası operasyonlarla ve savcının kurmaca iddiaları sonucunda da; diğer anarşistlerle birlikte kendisinin ideolojik liderliğinin olduğu bir örgütün varlığı olarak ifade edilen saçma iddialarla suçlanarak, 2 Şubat 2003'te, 6 yıl hapis ve 2.000 Euro para cezasına çarptırılmıştır. Yargılanma sürecindeki, İspanya’daki yoldaşların dayanışma eylemi olarak gerçekleştirdiği banka soygunu sırasında öldürülen güvenlik görevlisini başlangıçta anarşistlerin öldürdüğü iddia edilmiş, ancak daha sonrasında kanıtlanamayan iddialarla birlikte güvenlik görevlisini polisin öldürdüğü de ortaya çıkmıştır. “Marini Yargılamaları” sonrasında İtalya-Milan'da ki savcı, anarşistlerin suçlanmasının çok zor olduğundan ötürü, parlamentoya anarşistlerin herhangi bir eylem hazırlığı içinde olmasalar bile cezalandırılmalarını sağlayan yasal düzenleme için çağrı yaptı. En son 10 Şubat 2010 tarihinde hastalıklarından ve sağlık durumundan ötürü, Yunanistan Devleti’nin kendi yasaları tarafından da meşru görülen; cezasının ev hapsine çevrilmesi için yapılan başvuru reddedildi. Aşağıdaki adresten kendisine İngilizce ve/veya İtalyanca kendisine yazabilirsiniz. Alfredo Bonanno DIKASTIKES FILAKES KORIDALLOS T.K. 18110 ATHENS GREECE Not: Türkçe'ye çevrilmiş olan bazı metinleri aşağıdaki adreslerden okuyabilirsiniz. http://www.anarsi.info http://www.internationala.org http://www.karaisyan.blogspot.com http://www.habercumhuriyeti.com/haber/5961/Alfredo-Maria-Bonanno-kimdir.html
10 Şubat 2010 Çarşamba
Volkan Sevinç'ten Mektup!
"Bana atfedilen suçlardan biride '2911 yasak toplantı ve yürüyüşe aykırı şekilde toplantıyı yönetme ve baskı uygulama'. Bakunin'in dediği gibi 'her emir özgürlüğün suratına patlayan bir tokattır.' yani bir anarşist olarak, benim bir eylemi yönetme, birilerine emir verme gibi bir durumum olamaz. Ben bireyin özgür iradesinin gücüne inanırım. Otoritelerin anlamlandıramadığı, rahatsız olduğu durum özgür iradenin kolektif inisiyatifidir."
6 Ocak Çarşamba günü, Ankara Yüksel Caddesi'nde, vicdani retçi Enver Aydemir İle Dayanışma İnisiyatifi'nin yapmış olduğu basın açıklamasında gözaltına alınan 23 kişiden 22'si savcılık tarafından serebest bırakılırken Volkan Sevinç, "kanuna aykırı toplantıyı yönetme, toplantı ve gösteri yürüyüşleri yasasına aykırı davranma ve görevli memurlara hakaret ettiği" iddiasıyla mahkemeye sevkedilip tutuklandı.Sevgili Dostlar, Yoldaşlar,Mektuplarınızı gardiyan havalandırmaya çıktığım sırada getirdi. Gardiyan “ne kadar çok mektup geldi, yazık bize gözlerimiz ağrıdı okumaktan” diye esprili bir şekilde sizlerden gelen yürek dolusu sevgileri, yoldaşça selamları mektupları iletti. Ben de gardiyana “siyasi tutsağım, gelen mektuplardan yorulacağa benziyorsunuz.” dedimDostlar, beni şu an L tipi cezaevinde hücrede tutuyorlar. Geldiğimde siyasi tutsak olduğumu belirttim. Cezaevi müdürü de haklı olarak beni koğuşa vermesinin doğru olmayacağını belirtti! Bunun üzerine beni tek kişilik hücreye verdiler. Benim için fark etmeyeceğini F tipine geçmek için gerekli başvuruların yapılacağını belirttim. L tipi cezaevine getirilmemi ne müdür, ne gardiyanlar, ne de daha sonra yan hücrelerde ve havalandırmada tanıştığım mahkûmlar anlam verebilmişti. Oysa ben tutukluluk halimin netleşmesinden sonra, mahkeme dışında sizler bir uçta, ben bir uçta beklerken; avukatıma benim adlilerin arasına koyulacağımı ve bu duruma tepkimi orada belirteceğimi söyledim. Mahkemede “CMK'nın 100/2 maddesi delillerin değiştirilmesi, 2911 sayılı toplantı ve gösteri yürüyüşleri yasasına aykırı şekilde katılma ve toplantıyı yönetme, görevli memura hakaret” suçlaması dayatılıyordu. Yaşadığımız saldırının ve aldığımız darpların somut bir ifadesine denk düşüyor bu tanımlama. Edirne'de, Erzincan'da, Manisa/Selendi'de, İzmir'de yapılan linç girişimleri’nin bir benzeri, 6 ocak çarşamba günü Ankara'nın Yüksel Caddesi'nde Vicdani Retçi Enver Aydemir'le dayanışmak için yapılan basın açıklamasında yapılmaya çalışıldı. Basın açıklamasında yapılan linç girişimini bir kez daha tekrarlandığını birlikte yaşadık, yaşananları tüm kamuoyu gördü. Yüksel Caddesi her gün bir çok basın açıklamasının yapıldığı yer. O gün, yaşadığımız coğrafyada yeniden filizlendirilmeye çalışılan linç kampanyasının bir adımını daha gördük. Yapılan bu saldırıyı meşrulaştırmak için saldırılan iradenin üzerine çizgi çekmeye çalıştılar. Bu coğrafyada katliamlar ve linçler kanıksatılmaya çalışıldı. Sivas, Çorum, Maraş, Gazi, 19 Aralık katliamları ve daha nice linç hamleleri “vatandaş hassasiyeti” , “polis görevini yapmaya çalıştı” laflarıyla sindirilmeye çalışılan muhalif sesler ve kanıksatılmaya çalışılan militarizm. Bu mektubu yazdığım tarih 19 Ocak! Hrant'ın katledilişinin üçüncü yıl dönümü.Tarih yine cilvesini oynuyor mu diyelim. Bir gün öncede (18 Ocak) Abdi İpekçi'nin katili Ağca'nın tahliye edilişinin günü! Basının yoğun ilgi ve alakası içinde bir yanda kahramanlaştırmaya çalışılan “esrarengiz sır dolu” tetikçi. Bir de bu zatı muhterem “dini, felsefi” görüşü gereğince askerlik yapmayı istemediğini buyurmuş. Hani Abdi İpekçi'yi öldürdükten sonra cezaevinden “Asker kıyafeti” giydirilerek kaçırılan Ağca… Vay be! Daha önce anti-sosyal kişilik raporu verilen Ağca, çıkan pürüzlerle bu açıklamasının ardından herhalde yanlış anlaşılıp hemen gereken raporlar tekrar verildi. Beklediğimiz Mesih, 3 milyon dolarlık kefalet parasını almak için daha neleri tırmalamaya başlayacak?Hürriyet gazetesi yazarı Yılmaz Özdil bu durumu fırsat bilse gerek 19 Ocak sayısında “Vicdani Ret” başlıklı yazıyı buyurmuş, “Askerlikten yırtmak isteyenler, tırsıyorum diyemiyor, vicdani retten söz ediyor” diyor.Özdil efendi oturduğu kaymaklı koltuktan “esrarengiz” tetikçinin açıklamalarını pişkin rahatlığıyla söylüyor. Ya da koltuğun boyu alçak Özdil efendi 1989 yılından bu yana yaşadığımız coğrafyada sürdürülen Vicdani Ret tavrını, senin aristokrat “vicdanın” algılaması zordur. Hiçbir iktidarın ve otoritenin emri altında yer almayacağını söyleyen Osman Murat Ülke, Mehmet Bal, Mehmet Tarhan, Halil Savda işkenceye maruz kaldılar. Ve cezalara maruz kalan vicdani retçi, Enver Aydemir hala Eskişehir Cezaevi'nde tutuklu bulunmaktadır. 50 binden fazla insan yirmi yıl içerisinde bu topraklarda savaştan öldü, Irak'ta, Afganistan'da, Filistin'de, dünyanın her yerinde küresel efendiler insan yaşamını gasp etmektedirler. Bizimde yok edilen yaşamların bir parçası olmamız isteniliyor. Dünyada her bir dakika da 66 insanın öldüğü bu olayların sorumluları iktidarlar vicdanlarımızı, yaşamlarımızı tutsak alamayacak gasp edemeyecektir. Özdil devam ediyor: “bu memlekette yeteri kadar 'vicdanlı vatandaş var'”.... Evet senin tahmin edebileceğinden çok daha fazla! Uğur Kaymaz, Ceylan, “kaza kurşunlarıyla” öldürülen Çağdaş Gemlik, Murat Kasap..., Yunanya'da öldürülen Alexis ve daha niceleri hepsi vicdanlarımızda. Bizim vicdanımız bu suça ortak olmaya yer vermiyor. Özdil efendi, korkuyu iktidarlar-otoriteler yaratır. Elbette psikoanalitik açıdan bakarsak, korku insani bir duruma tekabül edebilir. Ama sende biliyorsun senin dediğin “tırsaklık” insani bir duruma tekabül etmez. Dolayısıyla senin bahsettiğin korku iktidarlara ve otoritelere mahsus bir durumdur. Korku bir basın açıklamasına dahi tahammül edemeyen sistemin kendisidir. Yaşam bize bu militarizasyona karşı direnmeyi meşru kılıyor.İktidarların tüm bu hiyerarşik, militarist, tahakkümcü dizilişine karşı yaşam bu olguların karşısında yeşermektedir. Bana atfedilen suçlardan biride “2911 yasak toplantı ve yürüyüşe aykırı şekilde toplantıyı yönetme ve baskı uygulama”. Bakunin'in dediği gibi “her emir özgürlüğün suratına patlayan bir tokattır.” yani bir anarşist olarak, benim bir eylemi yönetme, birilerine emir verme gibi bir durumum olamaz. Ben bireyin özgür iradesinin gücüne inanırım. Otoritelerin anlamlandıramadığı, rahatsız olduğu durum özgür iradenin kolektif inisiyatifidir.Dostlar, buraya geldiğimden bu yana ufak tefek sorunlar olmadı değil. Bunlar daha çok psikolojik sindirme çabaları. Ama ben oldukça iyiyim. Sizlerin, binlerce yüreğin burada olduğunu hissettiriyor bu duvarlar. Burası her ne kadar doğal bir yer olmasa da doğanın diyalektiği gereği bulunduğu koşullarla gelişmeyi, uyumu sağlıyor. Bulunduğum hücrenin yanlarında şimdi başka mahkumlar geldi, ilk günler burada sessizlik hakimdi, benden başka kimse yoktu. Geldikten 4-5 gün sonra yeni tutsaklar geldi. Onlarla sohbet ediyoruz pencereden. Yan hücrelerden gelen arabesk şarkılara, bende bulunduğum duvarın arkasından marşlarla katılıyorum19 Ocak salı itibari ile mektuplarınız geldi. Hepsini tekrar tekrar okudum. Hepsine yazacağım. Pazartesi-çarşamba benim mektup gönderme günüm. Pazartesiye yollayacağım. Cuma-salı günleri de gelen mektup günü. Buraya geldiğim günden bu yana dayanışma eylemlerinizin gelişeceğini yüreklerin sıcaklığını, hep yanımda hissettim. Her kampüsü, sokakları stantlarla güzelleştirmişsiniz. Farklı illerde dayanışma etkinlikleri gerçekleşmiş. Sizlerle o masalarda birlikte olmayı yeğlerdim, ama bu seferlikte böyle oldu.Burada mektup okumak en güzel aktivitelerden biri. Mektuplarınızın devamını bekliyor olacağım. Ankara içinden buraya mektupların ulaşması 8-9 günü buluyor. Benim mektuplarda bir terslik olmazsa o arada gelecek. Biraz dağınık yazmış olabilirim mazur görün. Mektupta gerekli düzenlemeleri yapıp, yayınlayabilirsiniz. (Her zaman ki gibi düşük cümleler, imla hatası vs.)Yüreklerinizin dolup taştığı bu hücreden hepinize en içten devrimci selamlarımı yolluyorum!
Görüşmek üzere
Volkan Sevinç
6 Ocak Çarşamba günü, Ankara Yüksel Caddesi'nde, vicdani retçi Enver Aydemir İle Dayanışma İnisiyatifi'nin yapmış olduğu basın açıklamasında gözaltına alınan 23 kişiden 22'si savcılık tarafından serebest bırakılırken Volkan Sevinç, "kanuna aykırı toplantıyı yönetme, toplantı ve gösteri yürüyüşleri yasasına aykırı davranma ve görevli memurlara hakaret ettiği" iddiasıyla mahkemeye sevkedilip tutuklandı.Sevgili Dostlar, Yoldaşlar,Mektuplarınızı gardiyan havalandırmaya çıktığım sırada getirdi. Gardiyan “ne kadar çok mektup geldi, yazık bize gözlerimiz ağrıdı okumaktan” diye esprili bir şekilde sizlerden gelen yürek dolusu sevgileri, yoldaşça selamları mektupları iletti. Ben de gardiyana “siyasi tutsağım, gelen mektuplardan yorulacağa benziyorsunuz.” dedimDostlar, beni şu an L tipi cezaevinde hücrede tutuyorlar. Geldiğimde siyasi tutsak olduğumu belirttim. Cezaevi müdürü de haklı olarak beni koğuşa vermesinin doğru olmayacağını belirtti! Bunun üzerine beni tek kişilik hücreye verdiler. Benim için fark etmeyeceğini F tipine geçmek için gerekli başvuruların yapılacağını belirttim. L tipi cezaevine getirilmemi ne müdür, ne gardiyanlar, ne de daha sonra yan hücrelerde ve havalandırmada tanıştığım mahkûmlar anlam verebilmişti. Oysa ben tutukluluk halimin netleşmesinden sonra, mahkeme dışında sizler bir uçta, ben bir uçta beklerken; avukatıma benim adlilerin arasına koyulacağımı ve bu duruma tepkimi orada belirteceğimi söyledim. Mahkemede “CMK'nın 100/2 maddesi delillerin değiştirilmesi, 2911 sayılı toplantı ve gösteri yürüyüşleri yasasına aykırı şekilde katılma ve toplantıyı yönetme, görevli memura hakaret” suçlaması dayatılıyordu. Yaşadığımız saldırının ve aldığımız darpların somut bir ifadesine denk düşüyor bu tanımlama. Edirne'de, Erzincan'da, Manisa/Selendi'de, İzmir'de yapılan linç girişimleri’nin bir benzeri, 6 ocak çarşamba günü Ankara'nın Yüksel Caddesi'nde Vicdani Retçi Enver Aydemir'le dayanışmak için yapılan basın açıklamasında yapılmaya çalışıldı. Basın açıklamasında yapılan linç girişimini bir kez daha tekrarlandığını birlikte yaşadık, yaşananları tüm kamuoyu gördü. Yüksel Caddesi her gün bir çok basın açıklamasının yapıldığı yer. O gün, yaşadığımız coğrafyada yeniden filizlendirilmeye çalışılan linç kampanyasının bir adımını daha gördük. Yapılan bu saldırıyı meşrulaştırmak için saldırılan iradenin üzerine çizgi çekmeye çalıştılar. Bu coğrafyada katliamlar ve linçler kanıksatılmaya çalışıldı. Sivas, Çorum, Maraş, Gazi, 19 Aralık katliamları ve daha nice linç hamleleri “vatandaş hassasiyeti” , “polis görevini yapmaya çalıştı” laflarıyla sindirilmeye çalışılan muhalif sesler ve kanıksatılmaya çalışılan militarizm. Bu mektubu yazdığım tarih 19 Ocak! Hrant'ın katledilişinin üçüncü yıl dönümü.Tarih yine cilvesini oynuyor mu diyelim. Bir gün öncede (18 Ocak) Abdi İpekçi'nin katili Ağca'nın tahliye edilişinin günü! Basının yoğun ilgi ve alakası içinde bir yanda kahramanlaştırmaya çalışılan “esrarengiz sır dolu” tetikçi. Bir de bu zatı muhterem “dini, felsefi” görüşü gereğince askerlik yapmayı istemediğini buyurmuş. Hani Abdi İpekçi'yi öldürdükten sonra cezaevinden “Asker kıyafeti” giydirilerek kaçırılan Ağca… Vay be! Daha önce anti-sosyal kişilik raporu verilen Ağca, çıkan pürüzlerle bu açıklamasının ardından herhalde yanlış anlaşılıp hemen gereken raporlar tekrar verildi. Beklediğimiz Mesih, 3 milyon dolarlık kefalet parasını almak için daha neleri tırmalamaya başlayacak?Hürriyet gazetesi yazarı Yılmaz Özdil bu durumu fırsat bilse gerek 19 Ocak sayısında “Vicdani Ret” başlıklı yazıyı buyurmuş, “Askerlikten yırtmak isteyenler, tırsıyorum diyemiyor, vicdani retten söz ediyor” diyor.Özdil efendi oturduğu kaymaklı koltuktan “esrarengiz” tetikçinin açıklamalarını pişkin rahatlığıyla söylüyor. Ya da koltuğun boyu alçak Özdil efendi 1989 yılından bu yana yaşadığımız coğrafyada sürdürülen Vicdani Ret tavrını, senin aristokrat “vicdanın” algılaması zordur. Hiçbir iktidarın ve otoritenin emri altında yer almayacağını söyleyen Osman Murat Ülke, Mehmet Bal, Mehmet Tarhan, Halil Savda işkenceye maruz kaldılar. Ve cezalara maruz kalan vicdani retçi, Enver Aydemir hala Eskişehir Cezaevi'nde tutuklu bulunmaktadır. 50 binden fazla insan yirmi yıl içerisinde bu topraklarda savaştan öldü, Irak'ta, Afganistan'da, Filistin'de, dünyanın her yerinde küresel efendiler insan yaşamını gasp etmektedirler. Bizimde yok edilen yaşamların bir parçası olmamız isteniliyor. Dünyada her bir dakika da 66 insanın öldüğü bu olayların sorumluları iktidarlar vicdanlarımızı, yaşamlarımızı tutsak alamayacak gasp edemeyecektir. Özdil devam ediyor: “bu memlekette yeteri kadar 'vicdanlı vatandaş var'”.... Evet senin tahmin edebileceğinden çok daha fazla! Uğur Kaymaz, Ceylan, “kaza kurşunlarıyla” öldürülen Çağdaş Gemlik, Murat Kasap..., Yunanya'da öldürülen Alexis ve daha niceleri hepsi vicdanlarımızda. Bizim vicdanımız bu suça ortak olmaya yer vermiyor. Özdil efendi, korkuyu iktidarlar-otoriteler yaratır. Elbette psikoanalitik açıdan bakarsak, korku insani bir duruma tekabül edebilir. Ama sende biliyorsun senin dediğin “tırsaklık” insani bir duruma tekabül etmez. Dolayısıyla senin bahsettiğin korku iktidarlara ve otoritelere mahsus bir durumdur. Korku bir basın açıklamasına dahi tahammül edemeyen sistemin kendisidir. Yaşam bize bu militarizasyona karşı direnmeyi meşru kılıyor.İktidarların tüm bu hiyerarşik, militarist, tahakkümcü dizilişine karşı yaşam bu olguların karşısında yeşermektedir. Bana atfedilen suçlardan biride “2911 yasak toplantı ve yürüyüşe aykırı şekilde toplantıyı yönetme ve baskı uygulama”. Bakunin'in dediği gibi “her emir özgürlüğün suratına patlayan bir tokattır.” yani bir anarşist olarak, benim bir eylemi yönetme, birilerine emir verme gibi bir durumum olamaz. Ben bireyin özgür iradesinin gücüne inanırım. Otoritelerin anlamlandıramadığı, rahatsız olduğu durum özgür iradenin kolektif inisiyatifidir.Dostlar, buraya geldiğimden bu yana ufak tefek sorunlar olmadı değil. Bunlar daha çok psikolojik sindirme çabaları. Ama ben oldukça iyiyim. Sizlerin, binlerce yüreğin burada olduğunu hissettiriyor bu duvarlar. Burası her ne kadar doğal bir yer olmasa da doğanın diyalektiği gereği bulunduğu koşullarla gelişmeyi, uyumu sağlıyor. Bulunduğum hücrenin yanlarında şimdi başka mahkumlar geldi, ilk günler burada sessizlik hakimdi, benden başka kimse yoktu. Geldikten 4-5 gün sonra yeni tutsaklar geldi. Onlarla sohbet ediyoruz pencereden. Yan hücrelerden gelen arabesk şarkılara, bende bulunduğum duvarın arkasından marşlarla katılıyorum19 Ocak salı itibari ile mektuplarınız geldi. Hepsini tekrar tekrar okudum. Hepsine yazacağım. Pazartesi-çarşamba benim mektup gönderme günüm. Pazartesiye yollayacağım. Cuma-salı günleri de gelen mektup günü. Buraya geldiğim günden bu yana dayanışma eylemlerinizin gelişeceğini yüreklerin sıcaklığını, hep yanımda hissettim. Her kampüsü, sokakları stantlarla güzelleştirmişsiniz. Farklı illerde dayanışma etkinlikleri gerçekleşmiş. Sizlerle o masalarda birlikte olmayı yeğlerdim, ama bu seferlikte böyle oldu.Burada mektup okumak en güzel aktivitelerden biri. Mektuplarınızın devamını bekliyor olacağım. Ankara içinden buraya mektupların ulaşması 8-9 günü buluyor. Benim mektuplarda bir terslik olmazsa o arada gelecek. Biraz dağınık yazmış olabilirim mazur görün. Mektupta gerekli düzenlemeleri yapıp, yayınlayabilirsiniz. (Her zaman ki gibi düşük cümleler, imla hatası vs.)Yüreklerinizin dolup taştığı bu hücreden hepinize en içten devrimci selamlarımı yolluyorum!
Görüşmek üzere
Volkan Sevinç
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)